Pixar’ın başyapıtlarından kabul edilen Wall-E, 2008 senesinde gösterime girmiş olduğu andan itibaren hem evlatların hem de yetişkinlerin kalbini fethetti. Bu sempatik robotun maceraları, yalnızca keyifli ve acıklı bir hikâye sunmakla kalmadı bununla birlikte çevre koruma ve sürdürülebilirlik şeklinde mühim mesajlar da verdi. Peki, her insanın tekrar izleyesi Wall-E ile alakalı bazı gerçeklere ne kadar hâkimsiniz?
Wall-E’nin altında, hepimiz tarafınca bilinmeyen pek oldukca garip gerçek yatıyor. Wall-E’nin yaratılış sürecinden karakter tasarımlarının arkasındaki sırlara, ses tasarımındaki yeniliklerden film müziklerinin önemine kadar, film hakkında genel anlamda göz ardı edilen detaylara derinlemesine bir bakış atacağız.
Hazırsanız, Wall-E’nin daha ilkin keşfetmediğiniz yanlarını ortaya çıkarmaya başlamış olalım.
Wall-E filmi gerçekleri:
- Wall-E’nin maceralarında Charlie Chaplin ve Buster Keaton’dan esinlenildi.
- Wall-E tasarımında beyzbol maçından esin alındı.
- İnsan ırkının iyi mi tasvir edileceği mevzusunda uzun süre düşünüldü.
- Ben Burtt, robot filmleri yapmayacağına yemin etmişti.
- Ses tasarımı, filmi hususi kılan en mühim unsurlardan biri.
- EVE’yi canlandıran bir seslendirme sanatçısı değil.
- İsminin bir açılımı var.
- Pixar filmleri, öteki Pixar yapımlarına meydana getirilen gizli saklı göndermelerle meşhur.
- Wall-E, Pixar’ın canlı çekim görüntülerini mühim seviyede kullandığı ilk film.
- Wall-E’nin Oscar başarısı var.
- Gerçek kameralarla çekilmiş şeklinde görünmesi istendi.
- Birkaç parça elektronik atıktan daha fazlası.
Wall-E’nin maceralarında Charlie Chaplin ve Buster Keaton’dan esinlenildi.
Yönetmen ve Pixar ekibi, hikâyeleri yalnız görsellerle iyi mi anlatacağını çözmek için her öğle yemeğinde Charlie Chaplin ve Buster Kreaton’ın sessiz komedilerini izlediler. 18 ay süresince hem kısa hem uzun metrajlı tüm filmleri elden geçirdiler.
Wall-E tasarımında beyzbol maçından esin alındı.

İnsana benzemeyen, belirli işlevleri yerine getiren robot yaratmak hedeflenmişti. Tasarımda kübik gövdeli, çöp sıkıştırıcı fikrinden etkilenilse de gözlerindeki dürbünün deposu aslen yönetmen Andrew Stanton’ın beyzbol maçına giderken aklına gelen bir düşünce.
Wall-E’nin tarzını ortaya çıkarmak için ise San Francisco polis departmanı ve NASA uzmanlarından rehberlik alındı. Hatta o şekilde ki sıfır yer çekiminin süre içinde insan vücudu üstündeki tesiri ile insanları damlalar şeklinde bile göstermeyi düşünmüşler fakat sonrasında bu fikirden vazgeçilmiş.
İnsan ırkının iyi mi tasvir edileceği mevzusunda uzun süre düşünüldü.

700 senelik insan ırkının iyi mi aktarılacağı mevzusunda kafa patlatan Pixar ekibinin ilk fikri, insanların kemiksiz, yarı saydam, bacaksız ve jelatinimsi lekelerden olmasıydı. Bu düşünce daha sonrasında opak gri lekeler olarak tasarlandı. Fikirlerden biri de tüm insanların konuşabileceği, tamamen değişik ve anlaşılmayan bir dil oluşturmaktı. Sadece tüm bu fikirler çöpe atıldı ve en sonunda “dev bebek”te karar verildi.
Ben Burtt, robot filmleri yapmayacağına yemin etmişti.
Pixar’ın Wall-E’nin ön prodüksiyonuna başladığı sırada Ben Burtt, Yıldız Wars üçlemesi üstünde emek harcamayı yeni bitirmişti ve karısına tekrar asla robotlarla ilgili bir filmimizde yer almayacağının yeminini etmişti.
Sadece bu yemini, Pixar’ın Wall-E ile ilgili fikirleri ona sunması ile bozuldu. Burtt, fikirden oldukca etkilendi ve kabul etti.
Ses tasarımı, filmi hususi kılan en mühim unsurlardan biri.

Ses tasarımı efsanesi Ben Burtt, R2-D2 için yapmış olduğu çalışmaların arkasından Wall-E için de benzersiz ses efektleri yarattı. Burtt, Wall-E’nin sesi için 2400 ses oluşturdu. Eski motorlar, elektrikli aletler ve öteki mekanik cihazlar kullanarak, robotun duygusal ifadelerine yaşam verdi.
Nikon kamera deklanşöründen elektrikli diş fırçasına, elektrikli süpürgeden birbirine çarpan alışveriş sepetlerine kadar birçok ses ortaya çıkarıldı.
EVE’yi canlandıran bir seslendirme sanatçısı değil.

EVE’nin sesinin sahibi Elissa Knight aslen yalnız bir Pixar çalışanıydı. Rol için seslendirme sanatçısı aranırken diyalogların kaydedilmesinde yer edinen Knight’ın performansı oldukca beğenildi ve onun kayıtları kullanıldı.
İsminin bir açılımı var.

“Wall-E” adı, “Waste Allocation Load Lifter Earth-Class- Atık Tahsisi Yük Kaldırıcı Toprak Sınıfı” kelimelerinin kısaltması olarak karşımıza çıkıyor. Sadece bu isim için Pixar’ın kurucularından kabul edilen Walter Elias Disney’in adının baş harflerinden esinlenilmiş olduğu da düşünülüyor. Bu, film yapımcılarının, Disney mirasına bir saygı duruşunda bulunduğunu gösteren şaşırtıcı bir detay.
Pixar filmleri, öteki Pixar yapımlarına meydana getirilen gizli saklı göndermelerle meşhur.

Wall-E de bu geleneği bozmuyor. Filmimizde görülen bir çöp yığınında, “Toy Story” serisinden Buzz Lightyear’in bir aksiyon figürü ve “Monsters, Inc.”ten Sully’nin bir kuklası görülebiliyor. Bu detaylar, Pixar fanatikleri için gizli saklı bir gömü avına dönüşüyor.
Göndermelerden öne çıkan ise Toy Story ve paskalya yumurtaları oluyor. Keyifli bir Paskalya yumurtasının hurdalıktaki kırık bir sandığı tararken görüldüğü sıradaki sahnede Toy Story’deki Pizza Planet kamyonuna meydana getirilen en açık gönderme.
Wall-E, Pixar’ın canlı çekim görüntülerini mühim seviyede kullandığı ilk film.

Filmdeki tüm insan karakterler CGI ile yapılmışken, “Hello, Dolly!” müzikalinden alınan görüntüler canlı çekim. Bu detay, animasyon ve gerçek dünya görüntülerinin birleştirilmesi açısından mühim bir dönüm noktası.
Wall-E’nin Oscar başarısı var.

Wall-E, 2009’da En İyi Animasyon Film Oscar’ını kazanarak Pixar’ın bu alandaki başarısını pekiştirdi. Ek olarak film En İyi Emsalsiz Senaryo, En İyi Ses Kurgusu ve En İyi Film Müziği dallarında aday yayınlandı. Bu, bir animasyon filminin, çoğu zaman yalnız animasyon kategorisinde değerlendirilmesinin ötesine geçerek, değişik kategorilerde de tanınmasının ender örneklerinden biri.
Gerçek kameralarla çekilmiş şeklinde görünmesi istendi.

Yapımcı Jim Morris, “Animasyon filmleri bir çok süre bir tür bilgisayar alanına kaydedilmiş şeklinde hissettiriyor.” dedi ve filmimizde, görüntü yönetmenlerinin gerçek kameralarla bu bölgelere gidip gördüklerini filme alınmış hissettirilmesini istediğinin altını çizdi. Bunun için de lens parlamaları şeklinde kamera kusurları, filme eklendi.
Hem daha gerçekçi görünmesi hem de öteki animasyon filmlerinden daha yürekli olması için meydana getirilen bu teknik için 70’lerden kalma bazı eski kameralar da tedarik edildi. Böyle de kalınmadı ve yapımcılar Oscar Ödüllü Görüntü Yönetmeni Roger Deakins’i danışman olarak atadı ve belirli sahnelerin iyi mi aydınlatılacağı mevzusunda fikirler alındı.
Birkaç parça elektronik atıktan daha fazlası.

Aslına bakarsak Pixar ekibi, Wall-E’nin yalnızlığını ve insanlara olan sevgisini göstermek için ona büyük, ifade dolu gözler ve neredeyse insanımsı bir kişilik verdi. Film ek olarak insanların dünyayı terk etmek zorunda kalmasına yol açan çevresel ihmallere dikkat çekiyor. Bu da seyircilere gezegenimizi korumanın önemi hakkında kuvvetli bir ileti veriyor.
Çevresel sürdürülebilirlik mevzusunda kuvvetli bir ileti verirken, didaktik olmaktan kaçınıyor.

Filmdeki çöp yığınları ve terk edilmiş dünya görüntüleri, seyircilere atık yönetimi ve tüketim alışkanlıklarımızın gezegen üstündeki tesirleri hakkında düşündürücü mesajlar veriyor. Pixar, bu mesajları hikâyenin organik bir parçası olarak sunarak, eğlendirirken eğitmeyi başarıyor.
Tüm bu noktalar haricinde, filmimizde sizin dikkatinizi çeken detaylar var ise yorumlara bekliyoruz.



