F1 Teknolojisi Caddelerde: Karbon Fiber Şasiye Haiz Efsaneleşmiş Otomobiller!

Otomobil dünyasının en hafifçe ve en sağlam yapı taşı olan karbon fiber şasiyi kullanan efsaneleşmiş modelleri listeledik. İşte BMW i3’ten Ferrari F80’e uzanan o hususi sıralama.
Otomotiv dünyasında hız ve verimlilik denince akla gelen ilk kaide hafifliktir. Senelerce çelik ve alüminyum ile boğuşan mühendisler, çözümü havacılık ve Formula 1 teknolojilerinde buldu: Karbon fiber. Hem çelikten katbekat daha sağlam hem de tüy kadar hafifçe olan bu araç-gereç, çoğu zaman milyon dolarlık etiketlere haiz.
Sadece bu teknolojiyi bir tek hiper otomobillerde görmüyoruz; kimi zaman kent içi bir elektrikli araçta, kimi zaman de saf sürüş zevki sunan kompakt bir sporcuda karşımıza çıkabiliyor. Metal yığınlarını bir kenara bırakın; işte otomotiv dünyasının karbon fiber iskelet üstüne inşa edilmiş en hususi makineleri.
Fakat ilkin: Karbon fiber şasi niçin bu kadar mühim?
Bu araçlara geçmeden ilkin olayın “büyüsünü” idrak etmek lazım. Monokok şasi, aracın iskeletinin tek bir parça karbon fiberden üretilmesi anlamına gelir. Bu yapı, kaza anında sürücüyü bir koza şeklinde korurken, aracın burulma direncini artırarak virajlarda rayda gidiyormuş hissi verir. Üstelik oldukça hafiftir.
Çoğu zaman “küvet” olarak adlandırılan bu yapıya, motor ve süspansiyon sistemleri sonradan eklenmiş olur. Şimdi gelin bu pahalı teknolojiyi kullanan efsanelere yakından bakalım.
Ulaşılabilir karbonlar: Alfa Romeo 4C ve BMW i serisi

Listemizin en “mütevazı” üyeleriyle başlıyoruz. Alfa Romeo 4C, tam bir safkan. İtalyanlar bu araçta konforu, hidrolik direksiyonu ve hatta torpido gözünü bile attılar. Yalnız 65 kilogram ağırlığındaki karbon şasisi yardımıyla vasıta, 1.75 litrelik motoruyla süper sporlara kafa tutabiliyor.

Diğer yanda ise Alman mühendisliğinin garip bir denemesi var. BMW i3 ve i8. Bilhassa i3, karbon fiber teknolojisini seri üretim bir kent otomobiline getirerek devrim yaratmıştı. i8 ise fütüristik tasarımı ve karbon yapısıyla hibrit spor otomobillerin öncüsü oldu. Ne yazık ki maliyetler sebebiyle BMW bu seriyi sonlandırdı.
McLaren: “Bizde metal yok kardeşim”

İngiliz üretici McLaren’i ötekilerden ayıran en büyük özellik, markanın neredeyse tüm modellerinde karbon fiber monokok şasi kullanmasıdır. Giriş seviyesi olarak adlandırdıkları Artura’dan, efsanevi P1’e ve 750S’e kadar her araçta bu teknoloji standart.
McLaren buna “MonoCell” yada “MonoCage” adını veriyor. Formula 1 kökenli bir marka oldukları için, çelik şasili bir McLaren üretmeyi muhtemelen hakaret sayıyorlar. Bu sayede araçları rakiplerinden daima daha hafifçe ve daha çevik oluyor.
Ferrari’nin “mukaddes” serisi: Yalnız en iyiler

Ferrari cephesinde durum birazcık değişik. İtalyan devi, standart modellerinde (296 GTB yada Roma şeklinde) çoğu zaman alüminyum teknolojisini tercih ediyor. Karbon fiber şasiyi ise bir tek “Halo Car” dediğimiz, markanın zirvesini temsil eden sınırı olan üretim modellere saklıyorlar.
Bu kulübe girmek kolay değil. F50, Enzo, LaFerrari ve son tanıtılan F80. Bu dörtlü, Ferrari’nin pistteki deneyimini yola aktardığı en uç örnekler. Bilhassa LaFerrari ve F80, hibrit ünitelerini karbonun hafifliğiyle dengeleyerek ürkütücü performans değerlerine ulaşıyor.
Alman, İtalyan ve Japon mühendisliği: Porsche, Lexus ve Revuelto

Porsche, karbon şasiyi nadiren kullananlardan. Sadece kullandığında da ortaya bir başyapıt çıkıyor. V10 motorlu efsaneleşmiş Carrera GT ve hibrit teknolojisinin zirvesi 918 Spyder, tamamen karbon fiber üstüne inşa edilmişti.

Japonya tarafında ise Lexus LFA bir efsaneleşmiş. Toyota, bu vasıta için hususi bir karbon fiber dokuma tezgahı buluş etti. Yalnız motor sesiyle değil, beden mühendisliğiyle de bir sanat eseri. Ve doğal ki Lamborghini’nin yeni amiral gemisi Revuelto. Aventador’un yerini alan bu boğa, tamamen yeni bir karbon şasi ile hibrit dönemin kapılarını araladı.
Hiper otomobillerin kralları: Bugatti, Koenigsegg ve Pagani

Listenin sonunda, maliyet kaygısı güdülmeden üretilen araçlar var. Bugatti, Veyron’dan Chiron’a ve yeni Tourbillon’a kadar her modelinde devasa motorların enerjisini kaldırabilmek için dünyanın en sağlam karbon yapılarını kullanıyor.
İsveçli Koenigsegg ve İtalyan Pagani ise işi sanata dökmüş durumda. Pagani, karbon fiberi titanyumla karıştırıp “Carbo-Titanium” isminde patentli bir araç-gereç bile üretti. Bu markaların ürettiği her vasıta, yürüyen birer karbon fiber heykel durumunda.
Peki sizin favoriniz hangisi? “Keşke BMW i3 üretimden kalkmasaydı” diyenlerden misiniz, yoksa “Lexus LFA’nın sesi her şeye kıymet” diyenlerden mi? Yorumlarınızı bekliyoruz…




