Antik Mısır’da Uygulanan İlginç Doğum Denetim Şekilleri

1898 senesinde, Sir Flinder Petrie adlı bir bilim insanının keşfettiği Kahoun Papirüsü, 1862 senesinde keşfedilen Smith Papirüsü ve 1873 senesinde ortaya çıkarılan Ebers Papirüsü; Antik Mısır’daki gebelik, gebelik testleri, varisler ve idrar yolu hastalıklarına yönelik çeşitli bilgiler barındırıyordu.

Bu papirüslerden elde edilmiş bilgilere gore, hamile olduğundan şüphelenen bir kadın, her sabah biri buğday, diğeri de arpa dolu olan iki torbayı idrarıyla sulamaktaymış. Aynı yöntemi hamile olmayan bir başka kadın da uyguluyormuş. Böylece bu işlemden sonrasında eğer hamile olduğundan şüphelenen kadının suladığı torbalar, öteki kadına gore daha ilkin çimlenirse hamile olduğundan şüphelenen kadının hamile olduğu kesinleşiyormuş.

Şimdi sıkı durun, iki kadının da sulamış olduğu buğday ve arpa torbaları aynı anda çimlenirse eğer hamileliğin olmadığı netleştirilmekteymiş.

Aslına bakarsak bu uygulamadaki mantık; hamile olan kadınların, sabah yaptıkları idrarda fazlaca hormon olduğundan arpa ve buğday torbalarının, hamile olmayan kişilerin idrarlarına gore daha acele yeşerdiğinin ortaya koyulması. Hadi hazırsanız Antik Mısır’daki doğum denetim yöntemleriyle ilgili daha garip olan öteki detaylara geçelim.

Antik Mısır’da kullanılan bu yöntemle bebeğin cinsiyeti evvelde tespit bile edilebiliyordu. Eğer hamile kadının, idrar yapmış olduğu torbalardaki tohumlardan, buğdayların olduğu poşet daha ilkin filizlenirse bebeğin cinsiyeti erkek, arpa ilkin filizlenirse bebeğin cinsiyeti kız olarak kabul ediliyordu. Hatta bu yöntemin doğruluğu, Prof. Dr. Julias Manger tarafınca 1933 senesinde laboratuvar ortamında kontrol edilerek onaylanmıştır. Prof. Dr. Hulusi Köker de Antik Mısır’da uygulanan bu yöntemin, bilimsel olarak doğruluğunu kabul ediyor ve halen bebeklerin cinsiyetinin belirlenmesinde etkili bulunduğunu söylüyor.

Baktığımızda günümüzde kullanılmakta olan hamilelik testlerinin, kadının idrarındaki hormon yoğunluğunun sayısına gore belirlenmek suretiyle tasarlandığını görürüz. Şu demek oluyor ki Antik Mısır’daki yöntemin, günümüz koşullarında daha çağdaş halde uygulandığını anlayabilirsiniz.

Duyunca ağzınızın açık kalacağı doğum denetim yöntemlerine ne demeli peki…

Antik Mısır’da kadınlar, kısır olup olmadıklarını saptamak için uterusa (rahim ağzı) gece uyumadan ilkin sarımsak ve soğan yerleştirmekteydi. Bu işlemin peşinden kadınlar sabah uyandığı vakit, eğer genizlerinde sarımsak yada soğan kokusu duyarlarsa hamile olabileceklerini anlarlardı. Fakat genizde koku duyulmuyorsa kadınların, tüpleri (kadınların hamilelik tüpleri) kapalı olduğundan hamile kalamayacakları anlaşılırdı.

Bir başka yöntemde ise kadınların rahimlerinin içine paslanmayan metallerden, altın ve gümüş yüzükler koyularak gebelik önlenmekteydi. 1850 yılındaki kayıtlar, eskiden Mısır’da bir öteki doğum denetim yöntemi olarak bal, akasya meyvesi ve akasya yaprağı karışımının kullanıldığını gösteriyor. Bu karışım, tamamen bir sperm öldürücü olması için hazırlanarak bir pamuğa yada tiftiğe (yünden yapılmış olan araç-gereç) batırılarak cinsellik öncesi vajinaya yerleştirilmekteydi.

Eski Mısırlıların kullandığı şaşırtıcı bir öteki doğum denetim yöntemi ise timsah gübresinin de dahil edilmiş olduğu bir karışımı vajinaya sürmeleriydi. Hayvan dışkısının, tarihte genel olarak Doğu medeniyetlerinde doğum kontrolü için kullanıldığı bilgisini de vermeden geçmeyelim. Hatta Hindistan ve Orta Doğu’da da hamileliği önlemek için fil dışkısı kullanılmamasına bundan dolayı şaşırmamalı.

Size şaşırtıcı bir data daha verelim: Söylentilere gore, Kleopatra (MÖ 69-30), vibratörü kullanan ilk kişidir.

Kleopatra’nın, bir kabağın içini boşaltıp onu arılarla doldurarak, oluşan titreşim yardımıyla kendini doyum etmiş olduğu düşünülüyor. Ne garip değil mi?

Kaynaklar: The Maudern, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Health Insights