Otomobil

Bir Zamanlar Oldukça Popüler Olan Fakat Şimdilerde Unutulan Otomobil Teknolojileri

Otomobil dünyası devamlı bir gelişim ve değişiklik içinde; daha güvenli, daha teknolojik ve daha verimli araçlar yaşamımıza giriyor. Sadece bu ilerleme, kimi zaman otomobillerin “ruhunu” oluşturan bazı ikonik bilgileri da yanına alıp götürüyor. Peki, bir zamanların favorisi olan açılır kapanır farlar ve yekpare koltuklar şeklinde donanımlar niçin artık otomobillerde yer almıyor? İşte o unutulan teknolojiler ve tarihe karışmalarının ardındaki şaşırtıcı nedenler.

Otomobillerin yalnız A noktasından B noktasına giden makineler olmadığı zamanlar vardı. Her birinin kendine özgü bir karakteri, mekanik bir hissi ve sürücüsüyle kurduğu hususi bir bağları bulunurdu. İşte bu bağın en mühim parçalarından bazıları da bugün artık görmediğimiz, kimisini oldukca özlediğimiz, kimisini ise “iyi ki kurtulmuşuz” dediğimiz o benzeri olmayan özelliklerdi.

Sadece artan güvenlik standartları, değişen tasarım trendleri, maliyet baskıları ve doğal ki teknolojik devrimler, bu özelliklerin birçoğunu otomotiv sahnesinden sildi. Gelin hafızalarımızda yer etmiş o efsaneleşmiş donanımlara ve niçin aramızdan ayrıldıklarına daha yakından bakalım.

Otomobillerde bir dönem oldukca kullanılsa da artık göremediğimiz özellikler:

Açılıp kapanan farlar:

Bilhassa 1970’lerden 90’ların sonuna kadar spor ve egzotik arabaların eğer olmazsa olmazıydı. Gündüzleri kapalı kalmış olarak aracın ön tasarımını pürüzsüz hâle getirir ve aerodinamik verimliliği artırırdı. Gece olup da o farlar yuvalarından “pıt” diye çıktığında ise otomobilin tüm karakteri değişmiş olur, adeta uyuyan bir canavar uyanırdı. Bu, güzel duyu ve fonksiyonun muhteşem bir birleşimiydi.

Bu ikonik tasarımın sonunu getiren bir “muhteşem fırtına” senaristliği oldu. İlk ve en büyük darbe, giderek katılaşan yaya güvenliği yönetmeliklerinden geldi. Bir kaza anında yayalara zarar verebilecek keskin kenarlı ve çıkıntılı yapılar yasaklanınca açılır kapanır farlar potansiyel bir çekince olarak görüldü. İkinci niçin ise maliyet ve güvensizlikti. Far motorunun dişli ve sensörlerden oluşan karmaşık mekanizmaları hem üretim maliyetini artırıyor hem de donma, yavaşlama yada tamamen bozulma şeklinde arızalara davetiye çıkarıyordu. Hâl bu şekilde olunca firmalar, vakit içinde bu özelliği tamamen rafa kaldırdılar. Günümüzdeki LED teknolojileri ise esasen güzel duyu açısından oldukça iyiler.

Karbüratör ve manuel jikle:

Başlıksız-1

Elektronik yakıt enjeksiyonu yaşamımıza girmeden ilkin motorların kalbinde karbüratör isminde olan mekanik bir parça vardı. Bu aygıt, motorun gereksinim duyan hava ve yakıtı tamamen mekanik olarak karıştırırdı. Sadece bu sistemin, bilhassa soğuk havalarda bir yardımcıya ihtiyacı vardı: manuel jikle. Jikle, sürücünün bir kolu çekerek karbüratöre giren havayı kısıp yakıt oranını artırdığı bir sistemdi. Bu varlıklı karışım, soğuk motorun oldukca daha kolay çalışmasını sağlardı. Bu süreç, sürücüden bir ustalık isterdi; motoru çalıştırmadan ilkin jikleyi çekmek, motor ısındıkça yavaş yavaş geri itmek gerekirdi. Bu, sürücünün aracın mekaniğiyle direkt sohbet etmiş olduğu analog bir deneyimdi.

Karbüratörlerin sonunu getiren teknoloji, elektronik yakıt enjeksiyonu (EFI) oldu. EFI sistemleri, motor üstündeki oldukca sayıda sensörden (hava sıcaklığı, motor devri vb.) anlık veri biriktirerek bir Elektronik Denetim Ünitesi (ECU) vasıtasıyla her şart için en ideal yakıt-hava karışımını hesaplar. Bu dijital devrim; oldukca daha iyi yakıt verimliliği , daha yüksek performans, çağıl emisyon standartlarına uyum sağlayacak kadar düşük egzoz gazı salınımı ve en önemlisi, her koşulda anahtarı çevirir çevirmez sorunsuzca çalışan bir motor demekti. Otomobil motor yönetiminin mekanikten dijitale geçişinin bu en eleştiri adımı, karbüratör ve jikleyi tarihin tozlu sayfalarına gönderdi.

Motorlu otomatik güvenlik kemerleri:

Başlıksız-1

Bu teknoloji, bir satın alan talebinden değil, yasal bir zorunluluktan dünyaya geldi. 80’ler ve 90’larda ABD’deki “eylemsiz güvenlik” standartları, sürücü etken bir çaba göstermeden koruma elde eden sistemleri koşul koşuyordu. Hava yastıkları o dönemde pahalı olduğundan üreticiler, daha ucuz bir alternatif olarak bu sistemi geliştirdi. Kapı açıldığında kemer bir ray üstünde ileri kayıyor, kapı kapandığında ise otomatikman geri çekilip sürücüyü sarıyordu.

Teoride zekice görünen bu sistem, pratikte tam bir baş belasıydı. Kullanıcılar, kapıdan inip binerken devamlı yollarına çıkmasından, yavaş ve gürültülü çalışmasından şikâyetçiydi. Bu yüzden birçok sürücü sistemi dönem dışı bırakarak amacını boşa çıkarıyordu. Daha da kötüsü, bu sistemler çoğu zaman yalnız omuzdan sakınan iki noktalı bir yapıdaydı ve sürücülerin ek olarak bel kemerini manuel olarak takması gerekiyordu. Bir çok kullanıcı bunu dikkatsizlik ediyor, bu da kaza anında kemerin altından kayma şeklinde ciddi yaralanma riskleri doğuruyordu. Hava yastığı teknolojisinin ucuzlayıp standartlaşması ve çağıl üç noktalı kemerlerle oldukca daha üstün bir koruma sunmasıyla bu acayip ve kullanışsız teknoloji tarihe karıştı.

Yekpare ön koltuklar:

Başlıksız-1

Bilhassa 1980’ler öncesi Amerikan otomobillerinin simgesi olan bu tasarım, ön sıraya sürücü dahil üç kişinin sığabilmesini sağlayarak aracın yolcu kapasitesini artırıyordu. Yolculukları daha toplumsal ve samimi bir deneyime dönüştüren, adeta bir “kanepe” hissi veren bu koltuklar, devrin geniş aile yapısını yansıtıyordu.

Bu tasarımın da sonunu getiren en mühim unsur güvenlikti. Üç noktalı güvenlik kemerleri, yekpare koltuklarla uyumlu değildi ve bilhassa ortada oturan yolcu için etkili bir koruma sağlamak neredeyse imkânsızdı. Ek olarak, bu koltuklar keskin virajlarda yada yan darbelerde neredeyse asla yanal destek sunmuyor, yolcuların koltukta savrulmasına niçin oluyordu. Güvenliğin yanı sıra, vites kolunun direksiyondan zemine taşınması ve bardaklıklar, gizleme gözleri şeklinde işlevlerle “orta konsolun” doğuşu, bu tasarımı fizyolojik olarak imkânsız kıldı. Son olarak konfor da bir sorundu; tek parça tasarım, sürücü ve yolcunun koltuğu birbirinden bağımsız ayarlamasını engelliyordu.

CD çalarlar:

Başlıksız-1

Kasetçalarların yerini alan CD çalarlar, sundukları üstün dijital ses kalitesiyle vasıta içi eğlencede bir devrim yarattı. Uzun seneler süresince yolculuklarımızın olmazsa olmaz bir parçası olan CD’ler, en sevdiğimiz albümleri yanımızda taşımamızı sağlıyordu.

CD çaların yok oluşu, kademeli bir teknoloji devriminin sonucuydu. İlk adımı, 2000’lerin ortalarında standartlaşan USB ve AUX girişleri attı. Artık müziği yanımızda CD kutularıyla değil, MP3 çalar yada USB belleklerle taşıyabiliyorduk. Peşinden gelen Bluetooth teknolojisi, kablo ihtiyacını da ortadan kaldırarak akıllı telefonlardan kablosuz müzik akışını mümkün kıldı. Son ve en büyük darbeyi ise Apple CarPlay ve Android Auto vurdu. Bu sistemler, akıllı telefonlarımızı navigasyondan mesajlaşmaya kadar tüm özellikleriyle aracın ekranına taşıyarak, tek işlevi disk okumak olan CD çaları tamamen gereksiz bir donanıma dönüştürdü.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu