Çarşamba, Şubat 19, 2025
Ana SayfaDÜNYAFiyatlar Pahalıyken Neden Durmadan Satın Alıyoruz?

Fiyatlar Pahalıyken Neden Durmadan Satın Alıyoruz?

[ad_1]

Her geçen gün aklımıza gelebilecek her şeyin fiyatı artıyor. Fakat bunun yanında 50 bin liralık telefon için kuyruklar oluşuyor, marketler, restoranlar, mağazalar tıklım tıklım. İyi de neden?

Yeni iPhone 14 serisi vatanımızda satışa sunulduktan sonrasında Apple Store’ların önünde oluşan kuyrukları görmüşsünüzdür. Telefonların satış fiyatını da öyleki. Aklınıza haliyle ‘Bu ekonomide bir telefona 40 bin TL kim verecek bu kadar’ diye de gelmiştir.

Ya da bir eşiniz dostunuz ‘Iktisat fena diyoruz fakat hepimiz sokaklarda valla, her insanın de altında bir otomobil şeklinde bazı yorumlar yapmıştır… Hatta bir ihtimal şu şekilde bir etrafa bakıp içinizden utana sıkıla bu düşünceye hak veresiniz de gelmiş olabilir. Peki hakikaten, bu nasıl oluyor? Neden her şey durmadan pahalanırken ve ekonomimiz sıkıntılı bir dönemden geçerken devamlı tüketmeye, bir şeyler satın almaya devam ediyoruz?

Detaysız, kısa, rahat: ne oldu da ‘iktisat fena’ demeye başladık?

1c719dcdbac5ae0c39de06096b7ea9f8092e537c

İstanbul’da iPhone 14 kuyruğu…

Son birkaç yılda arka arkaya yaşanmış olan pek oldukca gelişme, dünya genelinde ekonomik çalkantılar yaşanmasına neden oldu. Pandemi, kripto paraların ve madenciliğin yarattığı etkisinde bırakır, çip krizi, enerji krizi derken arka arkaya gelen bunca vaka dünya genelinde pek oldukca ekonomiyi etkiledi.

Ek olarak hem vatanımızda hem de gene dünya genelinde yaşanmış olan politik gerilimler de ekonomiler üstünde negatif etkisinde bırakır yarattı. Türkiye de ne yazık ki iç-dış politika dinamikleri ve bunların yanında yukarıda saydığımız pek oldukca durumdan etkilenerek ekonomik olarak sıkıntılı bir döneme girdi. 

En azından bakkala uğrayan, hiçbir şey almasa bir şişe kolayla yanına makarna alan gençlerden pazarda yemeklik arayanlara, okul gereksinimleri için çıkılan alışverişlerden evine eşya bakanlara kadar istisnasız hepimiz, günün her anında bu tesirleri hissetmeye başladı. Bu sebeple Türk lirasının kıymeti düştü, enflasyon terfi etti, yaşam pahalanmaya başladı…

Tüm bunlara karşın tüketimin ve satın alma davranışının deli şeklinde artmasının hem ekonomik hem ruhsal sebepleri var;

2363024736d80f5ae897fd4bdf4a5609f6fa43f4

Ruhsal nedenlere geçmeden ilkin, bir uzmanın açıklamaları üstünden ekonomik nedenlerine göz atalım. İktisatçı Mahfi Eğilmez, veriler bu kadar fena görünürken piyasanın nasıl hâlâ canlı kalabildiğini birkaç madde ile açıklamış. Bu açıklamaları özetlemek gerekirse özetleyelim;

  • İlk ve en tehlikeli sonuç ekonomik gerekçe enflasyonun etkilerinden kaçabilme kaygısı. Türk lirasının kıymeti dolar, euro şeklinde para birimleri karşısında kıymet kaybetmeye devam ediyor. Bu da pek oldukca ürünün zamlanmasına yol açıyor ve enflasyonun da artacağına yönelik bir beklenti yaratıyor. Organik olarak, ‘her şey daha da pahalanmadan alalım‘ mantığı ile hepimiz eksiklerini kapatmaya, eskilerini yenilemeye hatta ‘yığın halletmeye’ başlıyor.
  • ”Negatif gerçek faiz izleniminin yarattığı tüketim artışı”. Bu maddeyi Eğilmez şu şekilde açıklıyor; Sokakta kimse açıklanan enflasyon oranlarına inanmıyor ve daha çok bulunduğunu düşünüyorlar. Bu şekilde olunca da inandıkları enflasyon oranına gore hareket ediyor ve bankaların mevduata verdiği ve açıklanan enflasyon oranlarına gore düzenlenen faizleri düşük buluyorlar. Bu da zihinlerinde oluşan negatif gerçek faizli yatırım araçlarına yatırmak yerine paralarını gayrimenkul, otomobil, öteki mal ve hizmetlere ya da döviz yada altın alımına yatırmalarına neden oluyor. Şu demek oluyor ki özetlemek gerekirse parayı TL olarak tutmak yerine harcayıp eve ya da otomobile çevirmek tercih edilen bir ‘yatırım’ aracına dönüşüyor.
  • Eğilmez’in dikkat çekmiş olduğu bir öteki nokta kayıt dışı kazançların durum üstündeki tesiri. 2021 yılı verilerine gore Türkiye’nin kayıt dışı ekonomisi GSYH’nin kabaca üçte biri oranında ve bu da yılda 250 milyar dolar şeklinde bir rakama denk geliyor. Burada bir ayraç açıp GSYH’yi de özetlemek gerekirse tanımlamak gerekirse; belirli bir süre aralığında üretilen tüm nihai ürünlerin, piyasa tutarındaki ekonomik ölçüsü diyebiliriz. İşte bu ölçüye dahil olmayan miktarın bir kısmı vergi dışı kalmış kazançlardan bir kısmı da ‘kara para’ denilen yasa dışı gelirlerden oluşuyor. Eğilmez’in açıklamalarına gore bu türden paralar ‘kolay harcanıyor’ ve bu paraları ‘aklayarak’ ekonomiye sokmanın en rahat yolu lüks otomobiller, evler almak; lüks tüketim harcamaları yapmak… Bu da haliyle ülkede artan tüketimi ve harcamaları etkileyerek ‘piyasaya hareket katıyor’.
  • Piyasadaki hareketin bir öteki sebebi ise yabancıların ülkeye getirmiş olduğu ve dolaşıma soktuğu döviz olarak açıklanıyor. Gezgin olarak gelip ‘çarşıyı pazarı hareketlendirenlerin’ yanında bununla birlikte Rusya, Ukrayna, İran, Irak şeklinde pek oldukca ülkeden Türkiye’de gayrimenkul yatırımları da artmış durumda. Bu da bilhassa gayrimenkul piyasasındaki hareketi mühim oranda etkiliyor.
  • Vatanımızda meydana gelen köprü, otoyol, havalimanı, şehir hastanesi şeklinde büyük yatırımların yarattığı borç yükünün yanında bir de istihdam kısmı var. Buralarda sağlanan istihdam da piyasayı hareketlendiren harcamalar olarak ülke ekonomisine geri dönüyor. 
  • Son olarak pandemi tesiri ile gayrimenkul, otomobil şeklinde alanlara meydana getirilen harcamalarda artış olduğu düşünülüyor. Borca girip otomobil alan, evini satıp bahçelisini alan insanoğlu piyasanın hareketlenmesini sağlıyor.

İşin bir de psikoloji yönü var;

cded7ccf46b3605953dbce1d06b401f26a260ee0

Ekonomide yaşanmış olan negatif yönde değişimler toplumların psikolojisini etkiliyor. Bu da satın alma davranışında değişikliklere sebep oluyor. Devamlı yaşanmış olan fiyat artışı, yükselen enflasyon ve yaşam pahalılığı, hepimize ‘şimdi alamazsam tekrar asla alamam’ şeklinde bir idrak olarak geri dönüyor. Tamamlanmamış kalma, yoksullaşma ve gereksinimlerimizi karşılayamayacak hale gelmeye yönelik dev kaygımız kedi mamasından cep telefonuna her şeyi bir an ilkin almak istememizle sonuçlanıyor.

Öteki taraftan ise alışverişin psikoloji üstündeki tesiri var. Yürütülen pek oldukca anket ve araştırma, alışveriş yapmanın psikolojiyi pozitif etkilediğine işaret ediyor. Bu pozitif tesir, ‘O denli da yoksullaşmadım, bir akşam çıkıp eğlenebilirim’ ‘Kendime borç harç da olsa hala bir telefon alabiliyorum’ şeklinde cümlelerle açıklanabilecek bir rahatlama etkisiyle birleşiyor ve ortaya durmadan bir şeyler almaya devam eden sadece giderek yoksullaşan bireyler çıkıyor…

7766ab7a5c2e2d151819322f356260be06a3fd53

Hepimizde benzer bir durum yaşanmıştır; pahalı algımız çoktan değişti bile. İlk birkaç hafta, ay şaşırmış olsak da artık bir yoğurt bir ekmek bir de içeceğe 50 60 lira verip marketten çıkmaya çok da fazla şaşırmıyoruz. iPhone 14 her ne kadar oldukca pahalı olsa da ‘pahalı oluşu’ bizi şaşırtmıyor. Bu sebeple diyoruz e bunun kur farkı var, vergisi var… Bu kabulleniş, herhangi bir tüketim ürününe ya da teknolojik bir ürüne para verirken ‘acımamamız’ olarak geri dönüyor. ‘E iyi’ diyoruz. ‘‘Bu şekilde bir ekonomide 10 bin TL’den aşağıya telefon bulamayız esasen…’

Bir de pazarlama taktiklerinin ekonomik kaygılar sebebiyle bizi daha çok etkilediği gerçeği var. Esasen tasarrufa odaklanmışken ‘Derhal alın, %40 tutum edin’ şeklinde cümleler ya da düzenlenen ‘kısa süreli kampanyalar’ bizi daha çok etkiliyor. Esasen tamamen psikolojimizi ve zinhimizi etkileyip satın alma davranışını tamamlatmak niyetinde olan bu ‘kampanyalar’, hassaslaşmış psikolojimizi kolayca etkiliyor ve görevini başarıyla tamamlıyor.

Tüm bunların bir araya gelişi, birikim ve tasarrufa yönelmemizi engelleyerek yangından mal kaçırırcasına tüketmemize, iPhone kuyruklarına girmemize, o ayakkabıyı da sepete eklememize, ‘bir değil beş paket’ almamıza neden oluyor… Olan cüzdanlarımıza, birikimsiz geleceğimize oluyor

Kaynaklar: Mahfi Eğilmez, Money Crashers, Harvard Business Review, The Conversation



[ad_2]

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Most Popular