[ad_1]
Üstüne ayak bastığımız kara parçaları, biz önlemini almazsak bigün sular altında kalabilir. Bugün sizlere bu şekilde bir evrende geçen öykü serimiz “Mavi Dünya”nın ilk bölümünü sunuyoruz.
Geçtiğimiz günlerde başladığımız ve sizlerden de oldukça güzel yorumlar aldığımız öykü serimize süratli bir halde devam ediyoruz. Geçtiğimiz hafta yayınladığımız hikayemizde tüm dünyada elektrikler kesilirse iyi mi bir yaşamımız olacağını “Soner” isminde bir karakter üstünden hikayeleştirdik. Eğer o hikayemizi okumak istiyorsanız buraya tıklayarak ilk bölümümüze ulaşabilirsiniz. Ek olarak oldukça yakında Soner’in yeni maceraları, elektriklerin niçin kesildiğini keşfetme yolculuğunu aktaracağımız yeni bir bölüm de gelecek.
Bugün sizlere sunacağımız öykü ise tüm dünyanın su altında kalmış olduğu bir evrende geçecek. Küresel ısınmanın etkisiyle gelecek yıllarda hakikaten yaşama ihtimalimiz bulunan bu senaryoda karakterimiz sular içinde kalmış bir dünyada yaşam mücadelesi veriyor. O süre derhal şimdi mutfağa gidip kahvenizi yapın, mümkünse rahat bir yere geçin ve sizler için sunduğumuz yeni öykü serisinin tadını çıkarın.
Bölüm 1: Bir bardak su içer miydiniz?
Her insana merhaba, ben Ece. Sonsuz okuyanuslarda tek başıma gezi etmeye çalışan bir gezginim. Hayatım süresince sonsuz sudan başka bir şey görmediğim için bu benim gerçekliğim. Hemen hemen 24 yaşındayım ve bu hayatta pek oldukça şeyi gördüm. Normal olarak görmediğim bazı şeyler de oldu. Bunların başlangıcında eskilerin kara parçası söylediği üstünde içine düşmeden yürüyebildiğin son aşama acayip bölgeler var. Aslına bakarsak bu şekilde bir halde hayata devam etmenin iyi mi bir şey olacağını devamlı hayal etmişimdir. Geçmiş insanlardan geriye oldukça fazla bir şey kalmadı, onlarca metre dalıp bulduklarımız şeyler var elbet, aslına bakarsanız geçim kaynağım da genel olarak derinlerde bulduğum şeyleri tecim merkezlerine götürüp satmakla sağlanıyor.
Şimdi bana oldukça uzakmış şeklinde gelen annem ve yolda karşıma çıkan gezginlerden elde ettiğim bilgilere nazaran dünyanın sular altında kalmasının arkasından ortalama 120 yıl geçmiş olmalı. Bunun niçin olduğu mevzusunda her insanın söylediği bir şey var elbet, sadece bulduğum bir kitapta yazanlara nazaran bunun geleceği taaa 100 – 120 yıl öncesinden konuşuluyormuş. İnsanların dünyayı zehirlediğini özetleyen kitap, bunun öngörüldüğünü, sadece kimsenin bu mevzuda bir adım atmadığını söylüyor. Her neyse ne, bundan 100 yıl ilkin yaşayan insanoğlu kendilerinden sonrakileri ve elbet Dünya’yı oldukça fazla önemsememiş. Hepimiz de onların yaraladığı dünyada yaşam mücadelesi veriyoruz.
Ayrıca size nerede yaşadığımı söylemedim değil mi? Yaşadığım yer ortalama 5 insan uzunluğunda ufak sayılabilecek yelkenli bir tekne. Çocukken annemden öğrendiğim bilgiye nazaran benim büyüklerim Türkiye’de yaşıyormuş, sadece şu anda tüm evim yurdum bu tekne diyebilirim. Bazı hususi noktalarım var, kimi zaman teknemi o noktalara çekerek dalış yapıyorum. Yiyecek ihtiyacımız genel olarak denizin bizlere verdikleriyle oluyor, sadece su birazcık daha zor. Tuzlu suyu içilebilir suya dönüştürmek için bir düzeneğim var. Suyu kaynatıp buharlaşan su taneciklerini başka bir kaba aktarmak için bir bakır kablo kullanıyorum. Normal olarak buradaki en büyük güçlük ateşe ulaşmak.
Ateşe ulaşmak için balinaları yakalayıp onların yağını çıkartmak gerekiyor. Bu biçim yağlar da tecim noktalarında satılıyor. Ek olarak teknemin pek oldukça noktasında su depoları bulunuyor. Yağmur yağdığında bu depoların ağzını açıp dolmasını sağlıyorum. Anlayacağınız benim dünyamda en zor elde edilmiş şeylerin başlangıcında su geliyor. Bazı günler 1 bardak su için adeta yaşam mücadelesi verdiğim de oluyor. Her neyse ki şu sıralar yağmur sezonundayız, depolarım ağzına kadar dolu. Hakkaten oldukça acayip değil mi, tüm dünya ağzına kadar suyla doluyken ben içmek için su bulmakta zorlanıyorum.
Bölüm 2: Birazcık insan görmek lazım
Elimdeki pusula ve denizlerde elde ettiğim tecrübeme nazaran bugün bir tecim noktasına ulaşacağım. Tecim noktaları, geçmişte askeri amaçlı yada yük taşımak için kullanılan devasa gemilerin üstüne kurulmuş ufak adacıklar gibidir. Yakıt olmadığı için genel anlamda hareket etmeyen bu gemiler, benim şeklinde ufak teknelere haiz oldukça sayıda gezginin bir araya gelip tecim yapmalarını sağlıyor. Ben size bu tarz şeyleri anlatırken tecim noktası da ufukta görünmeye başladı. Gemiyi gördükten sonrasında ben de oldukça fazla oyalanmadan tecim noktasında satmayı planladığım parçaları almak için kamara kısmına inmeye karar verdim. Tecim noktasındaki çalışanlar için 1 kasa kadar balık toplamıştım. Şu anda tam olarak neredeyim bilmiyorum, sadece 20 – 30 metrelik dalışlarla dibe ulaşabildiğim ender noktalardan birinde bulunuyorum. Suyun derinliği genel anlamda uçsuz bucaksız olur, o sebeple seyyah insanların büyük çoğunluğu derinliği fazla olmayan yerlerde bulunurlar.
Annemin bana anlattığına nazaran felaketin başlarında sular altında kalan Türkiye’den birkaç vapur, rakımı yüksek bölgelere ulaşmak için göç yolculuğuna başlamış. Günümüzde hangi alanlarda bu insanoğlu yaşıyor bilmiyorum, sadece oldukça geniş bir alanda bu insanları görmeye devam edebiliyorum. Ayrıca oldukça değişik diller konuşan insanoğlu da bulunuyor elbet, çevremde daha oldukça Türk insanoğlu bulunsa da iletişimde kalmak için insanoğlu İngilizceyi de biliyorlar.
Eskiden insanoğlu hakikaten oldukça acayip şeyler kullanıyorlarmış, sözgelişi ince bir dikdörtgen görünümünde olan taş şeklinde yapılar var. Bu yapıların ne işe yaradığını tam olarak bilmiyorum, sadece sayıları bir fazlaca fazla. Onun haricinde işe yarar da bazı şeyler var. Örneğin tencere, tencere seçimi şeyler oldukça iyi fiyattan satılıyor. Ek olarak her ne kadar artık çürümüş olsalar da giysiler oldukça kıymetli olabiliyor. Bu giysiler genel anlamda teknelerin yelkenlileri için kullanıldığı için bir fazlaca oldukça gerekseme duyuluyor. Benim şeklinde gezginler ise dalış yaparak bu tarz şeyleri çıkarabiliyor.
Doğal olarak dalış yapmak hepimiz için oldukça kolay bir durum değil. 20 – 30 metre derinliğe inip orada dakikalarca süre geçirmem gerekiyor. Gene de bu durum beni oldukça zorlamıyor. Sanırım karada yaşayan insanoğlu ilk başta sular yükselince buna çok da fazla fazla uyum sağlayamamış, sadece denizle büyüyen benim şeklinde insanoğlu için bu durum çok da fazla zor gelmiyor açıkçası. Satacağım birkaç eşyayı yanıma alıp tekneyi de geminin limanına bağladıktan sonrasında kendimi tekneden dışarı attım. Ortalama 1 aydır hiçbir insan görmüyorum. Hazır buraya gelmişken teknemi erzakla doldurup 1 gece handa takılacağım. Burada çalışan birkaç arkadaşımla söyleşi edip öteki gezginlerden gelen bilgilere de ulaşabilirim böylelikle.
Ilkin işlerimi çözmek için geminin takas kısmına gittim. Buraya gelen insanoğlu denizlerden topladıkları ganimetleri jeton karşılığında takas edebiliyorlar. Jetonlarla da geminin öteki bölümlerinden başka eşyalar alınabiliyor. Elimdeki birkaç metal eşyayı ve adeta altın değerinde olan 10 kilo kadar toprağı jeton karşılığında sattıktan sonrasında derhal yakıt bölümünün yolunu tuttum. Buradan da ihtiyaçlarımı uzun süre karşılayacak balina yağını alıp tekneye yükledim. Sonraysa gene minimum 1 ay süresince ihtiyaçlarımı karşılayacak patates benzeri birkaç yemeklik araç-gereç aldım. Yeni seferimde kullanacağım öteki eşyaları da tekneme yükledikten sonrasında arkadaşlarla buluşmak suretiyle direkt hanın yolunu tuttum. Burada her geldiğimde takıldığım gemide çalışan Joseph ve Melisa’yla bir araya geldim.
Açıkçası dostlarımla beraber burada geçirdiğim zamanlar beni hep mutlu etmiştir. Bir başıma günlerce engin denizlerde seyahat yapmak devamlı çok da fazla zevkli değil. Arkadaşlarıma bu sefer birazcık daha uzun yolculuğa çıkabileceğimi ve ne süre geri döneceğimi tam kestiremediğimi söyledim. Joseph’in heyecanlı bir halde anlattığı vapur dedikoduları ve Melisa’nın öteki gezginlerden öğrendiği detayları iyiden iyiye sentezleyip karnımı da bir güzel doyurduktan sonrasında sabahın erken saatlerinde başlayacağım yolculuktan ilkin birazcık dinlenmek için uyumaya hazırdım. Dostlarımla vedalaştım ve bir sonraki görüşmemize kadar kendilerine dikkat etmelerini tembihledim.
Bölüm 3: Yeni ufuklar
Sabahın erken saatlerinde kalktıktan sonrasında tüm ihtiyaçlarımı karşılayan mütevazi teknemle tekrardan yola çıktım. Bu sefer izleyeceğim rota daha ilkin asla gitmediğim bir rotaydı. Önümde uzun bir seyahat vardı, sadece teknem bu seyahat için hazır ve güçlüydü. Teknem de yiyecek yemeğim, içecek suyum da olduğundan bu seyahat için hazırdım.
Teknede günler genel olarak oldukça sakin geçiyordu. Rotamı belirleyip işlerimi de hallettikten sonrasında teknemin ön kısmında yer edinen ağlara kendimi attım. Yorgunluğun etkisiyle gözlerim küçük küçük kapanırken, ayağımın altındaki şeyin asla sallanmayacağı hayallere doğru dalmaya başladım.
Uyandığımda güneş artık arkama geçerek epey bir yol almıştı. Derhal toparlanıp pusulayı aldım ve bir rota kontrolü yaptım. Rotamı doğrulayıp teknemin yerini düzenledikten sonrasında alt kattaki depoya gidip birazcık su içtim ve 2 patates çıkardım. Patatesleri ateşe atıp pişmesini beklerken kendi elimde yaptığım oltamı çıkarıp balık avlamaya başladım. Her ne kadar erzağım olsa da bu erzağı çıkacağım uzun yolda dikkatli kullanmalıydım. Bu sebeple besin ihtiyacımın büyük bir kısmını denizlerden karşılamam gerekiyordu. Ortalama yarım saatlik bekleyişimin arkasından oltama orta boylarda bir balık yakalandı. Yakaladığım balığı da hızlıca temizleyip patatesin yanına pişmesi için koyduktan sonrasında bir köşeye oturup pişen yemeğimin olmasını bekledim. Normal olarak bu güzel âna anlam katan bir öteki şey de sonsuz ufukları güneşin batışıyla birleştiren manzaramdı. Hava artık kararmıştı. Yemeği yediğim ve gün içinde yapacağım başka bir şey kalmadığı için tekrardan yatmaya karar verdim. Hem teknede yaşam erken başlardı.
Sabah kalktığımda karşımda tecim noktaları kadar büyük olmasa da benim teknemden oldukça daha büyük olan bir vapur vardı. Ek olarak benim hayatımda gördüğüm en temiz ve sağlam vapur olabilirdi. Günümüzde gemiler küflenmiş ve pek oldukça yeri parçalanmış şekilde yollarına devam ederlerdi, sadece bu geminin hiçbir yerinde hasar yoktu ve boyası sanki dün yapılmış şeklinde duruyordu. Ben bu tarz şeyleri düşünürken geminin içinden biri çıkıp bana el sallamaya başladı. 20 – 25 yaşlarında bir adam bulunduğunu düşündüğüm bu şahıs, beni gördüğüne bir fazlaca memnun görünüyordu. “Heyyy merhaba” diye seslendi bana. Ben de ona “Merhaba” dedim. “Ben Oğuz, uzun süreden beri gördüğüm ilk insansın. Tekneni yatın arkasına bağlayıp yanıma çıkmak ister misin?” diye seslendi. Aslına bakarsak bu şekilde bir teklif yapıldığında tehlikeleri düşünerek bu duruma oldukça sıcak bakmazdım, sadece Oğuz bana zarar verecek bir insana benzemiyordu. Ek olarak bu şekilde bir teknenin iyi mi mümkün bulunduğunu merak ediyordum. “Tekneyi arkaya çekiyorum, ipi meblağ mısın?” dedim ve derhal dümene geçtim. Teknemi gemiye bağladıktan sonrasında ben de merdivenlerden Oğuz’un yanına çıktım. “Tekrardan merhaba” dedi Oğuz. Ben de hafifçe bir gülümsemeyle “Merhaba” dedim. “Sana hitap etmem için adını söyler misin acaba” diye sordu Oğuz. “Aaa oldukça pardon, ben Ece” diye cevapladım derhal.
Yatın arkasında tanışma faslını geride bıraktıktan sonrasında kamaraya doğru yürüdük. Yatın içinde daha ilkin asla görmediğim şeyler vardı. Oğuz kamaraya geçince koltuğa oturdu. Ben de onun oturmuş olduğu yerin karşısında duran öteki koltuğa yerleştim derhal. “Nereden geliyorsun Ece hanım” diye sordu Oğuz. “Çok da fazla uzak olmayan yerlerden oldukça uzak olan başka bölgelere gidiyordum.” diye cevapladım. Ardı ardına sorular sorarak hakkımda bilgiler elde etmeye çalışan Oğuz, “Tek başına mı yaşıyorsun?” diyerek bir başka sual yöneltti bana. Ben de “Evet, tek başıma yaşıyorum. Babamı aslına bakarsanız asla tanımıyorum. Küçükken annemle beraber gezi ederdik, sadece ben 8 yaşlarındayken korsanların saldırısına uğradık ve beni son anda kayığa koyup oradan uzaklaştırdı. O gün bugündür bu hayatta tek başımayım.” diye cevapladım.
Suratında üzüldüğünü belli eden bir buruklukla “Bunu duyduğuma üzüldüm. Fena anılarını tekrardan canlandırmak istememiştim” dedi. “Normal olarak üzücü, sadece konuşmak eskisi kadar acıtmıyor” diye yanıtladım bende.
“Beni konuştuk, şimdi sıra sende Oğuz’cum. Sen kimsin, nereden geldin? Bu vapur iyi mi bu kadar iyi korunabildi? Bence cevaplanması ihtiyaç duyulan aslolan sorular sende.” dedim suratımda çarpık bir gülümsemeyle. “Aaa evet, azca ilkin söylediğim şeklinde ben Oğuz. Büyük büyük babam bir bilim insanıymış. Buzulların eriyip tüm dünyayı sular altında bırakacağını bilmiş olduğu için elindeki tüm mal varlığını satıp bu yatı almış. Bugün bile yatın bu şekilde bulunduğunu düşünürsek kendisinin oldukça akıllı bulunduğunu varsayabiliriz. Bu yat, içindeki insanları kendi başına yaşatacak şekilde dizayn edildi. Deniz suyunu içilebilir suya çeviren bir filtreleme sistemi var. Ek olarak motorlara ve yatın öteki aksamlarına güç sağlamak için üst tarafta güneş enerji sistemleri var. Dedemlerin babama, babamın da bana öğrettiği şey teknenin devamlı korunması ihtiyaç duyulan şey olduğuydu. Bu sebeple tekneyi devamlı temiz tutmak, tüm fonksiyonlarını çalışır vaziyette bulundurmak için eğitildim. Eğer biz tekneyi sağlam tutarsak o da biz yaşam verir. Örneğin yatın orta katı tamamen ziraat için ayrıldı. Güneş enerjisinden elde ettiğimiz enerjiyi burada çeşitli sebze ve meyveler yetiştirmek için tutuyoruz. Doğal olarak bir de eski dünyadan kalma pek oldukça tohum ve kitap da burada korumakla görevli olduğum şeyler içinde bulunuyor” dedi.
Öğrendiğim detayları hala sindirmeye çalışırken suratıma kazınan şaşkın ifadesini silmeye çalıştım ve “Bunlar benim için inanması oldukça zor şeyler. Deden anlattıklarına nazaran oldukça akıllı bir insanmış ve tüm ailesi için oldukça iyi bir şey başarmı. Şimdi senden dünyanın niçin bu şekilde olduğuna dair bilgiler öğrenmek isterim.” diyerek samimi bir yanıt verdim. “Normal olarak anlatırım, ek olarak istediğin kadar burada kalabilirsin. Hatta gideceğin yere benimle gitmeye ne dersin?” diye seslendi Oğuz. Bu teklif karşısında ne diyeceğimi bilememiştim, senelerce aradığım pek oldukça probleminin cevabı burada olabilirdi. Bu karar, hayatım süresince vereceğim en değişik kararmış oldu. Oğuz da iyi bir insana benziyordu. Bu şekilde düşününce durum oldukça açıktı. “Bu şekilde bir teklifi reddedemem sanırım. Fakat şimdiden söyleyeyim, sana soracağım oldukça sual var.” dedim. İçten bir kahkaha atan Oğuz, “Normal olarak, merak ettiğin herşeyi sorabilirsin. Anne ve babamı kaybettikten sonrasında ilk kere kendimi yalnız hissetmiyorum” dedi. Oldukca güzel bir şey söylemişti, birazcık düşününce ben de uzun bir süre sonrasında ilk kere bir yolculukta yalnız başıma olmayacaktım.
Bölüm 4: Geçmişin yanlışları bizim geleceğimiz
Oğuz’la oldukça iyi anlaşmıştık. Aslına bakarsak denizlerdeki bir çok insan şeklinde hepimiz de yalnızlığımızı giderecek iyi insanoğlu arayışı içerisindeydik. Beraber yolculuğa başlayalı ortalama 1 hafta geçmişti. Oğuz bana anne ve babasının kalmış olduğu yeri vermişti. Ben de ona yatın günlük işlerinde yardım ediyor, merak ettiğim sorularla adeta başının etini yiyordum. Gene de halinden oldukça memnun görünüyordu. Açıkçası ben de bu durumdan oldukça mutluydum. Sonunda hakikaten iyi anlaşabileceğim bir yol arkadaşı bulmuştum kendime.
Oğuz’un bu süreçte bana anlattıklarımdan öğrendiğim kadarıyla içinde bulunduğumuz yıl 2212. Tüm dünyanın sular altında kalması ise öyleki birden gerçekleşmemiş. 1900’lü senelerin ortasında yaşanmış olan 2. Dünya Savaşı’ndan sonrasında başlayıp taa 2100’lü yıllara kadar devam eden yıllarda insanoğlu dikkatsiz bir halde davranarak dünyayı bu hale getirmişler. Bilhassa 2000’li yılların başından itibaren bu olayın gerçekleşeceği pek oldukça araştırmada ortaya çıkmaya da başlamış, sadece insanoğlu kendi rahatlarına düşkün olduğundan bunu pek fazla önemsememişler.
Oğuz, dünyada hala kara parçası olduğuna inanıyor. Bunun hakkında da oldukça sağlam bir tezi var. Buzul sularının erimesi sonucu dünyadaki okyanus ve denizlerin ortalama 4000 – 5000 metre içinde yükseldiğini söylemiş oldu bana. Bunun sonucunda da bu rakımın üstünde kalan bazı bölgelerin var olabileceği sonucu doğuyor, sadece bu biçim bölgeler oldukça azca ve bugünkü teknolojiyle bulması bir fazlaca zor. Ek olarak bu kadar yüksek rakımlar bulunsa da muhtemelen ufak ada bölgeleri olarak kalmış olmalılar. Gene de geleceği evvel görüp ailesine bir fırsat sunan Oğuz’un dedesinin bizlere sunmuş olduğu imkanlar yardımıyla beraber bir kara bulma yolculuğuna çıkmaya karar verdik. Bu seyahat uzun sürecek olsa da bizim de bir acelemiz bulunmuyor.
Ayrıca yatta yetiştirdiğimiz şeyleri görmeniz lazım. Hayatımda daha ilkin asla görmediğim şeyler var. Aralarında en oldukça sevdiğim şey ise karpuz oldu. Aşırı leziz olmasının yanında içi adeta su deposu şeklinde. Karpuz haricinde çilek, salatalık, domates, biber, patlıcan şeklinde sebze ve meyveler de yetiştiriyoruz. Açıkçası acele uyum sağladığımı düşünüyorum. Oğuz da ailesini kaybettikten sonrasında hayatına tekrardan anlam kazandırdığımı söylüyor. Ne yalan söyleyeyim bu biçim sözler beni oldukça mutlu ediyor. Bu sebeple aynı duyguları ben de Oğuz için hissediyorum.
Ayrıca daha ilkin denizin altında bulduğum dikdörtgen biçimdeki siyah taş şeklinde yapılardan bahsetmiştim ya size. Onların adı telefonmuş. Eskiden insanoğlu bu cihazlarla dünyanın herhangi bir yerinden istedikleri kişilerle konuşabiliyorlarmış. Açıkçası bunu öğrendiğimde fanatik kalmadım dersem yalan söylemiş olurum.
Anlayacağınız şu anda halimden bir fazlaca memnunum. Gelecek neler gösterecek kim bilir, sadece Oğuz’la beraber önümde uzun bir serüven varmış şeklinde görünüyor.
Yeni bölümde neler olmasını istersiniz?
Tüm dünyanın sular altında kalmış olduğu bir evrende geçen hikayemizin ilk kısmı burada sonlanıyor. Ece ve Oğuz’un yeni bölümlerde yaşayacağı uzun mu uzun bir seyahat var. Bu yolculukta yaşamalarını istediğiniz maceralar var mıdır? Eğer hikayemiz hoşunuza gittiyse bizlere yorumlarda belirtebilir, yeni öykü önerileri sunabilirsiniz.
$(function(){
window.fbAsyncInit=function() FB.init(appId:'1037724072951294',xfbml:!0,version:'v2.5');
(function(d,s,id) var js,fjs=d.getElementsByTagName(s)[0];if(d.getElementById(id))return;js=d.createElement(s);js.id=id;js.src="https://connect.facebook.net/tr_TR/sdk.js";fjs.parentNode.insertBefore(js,fjs);(document,'script','facebook-jssdk'));
$('body').on(click:function() FB.XFBML.parse();
,'.facebook-save');
if($('.content-sticky').length>0){if($(window).width()>=768){$(window).on('scroll',function(){var scrollTop=$(this).scrollTop();$('article').each(function() if(scrollTop>=($(this).find('.content-body').offset().top-76)) $(this).find('.content-sticky').addClass('sticky');if(scrollTop>=($(this).find('.content-body').offset().top+$(this).find('.content-body').height()-($(this).find('.content-sticky').height()+92))) $(this).find('.content-sticky').removeClass('sticky');$(this).find('.content-sticky').css('bottom':'0px','top':'auto');else $(this).find('.content-sticky').addClass('sticky').css('bottom':'initial','top':'76px');
else $(this).find('.content-sticky').removeClass('sticky').css('bottom':'auto','top':'0');
)})}}
$('body').on({click:function(){var $this=$(this),dataShareType=$this.attr('data-share-type'),dataType=$this.attr('data-type'),dataId=$this.attr('data-id'),dataPostUrl=$this.attr('data-post-url'),dataTitle=$this.attr('data-title'),dataSef=$this.attr('data-sef');
switch(dataShareType) case 'facebook':FB.ui(method:'share',href:dataSef,,function(response) if(response&&!response.error_message) updateHit();
);
break;
case 'twitter':shareWindow('http://bc.vc/347874/https://twitter.com/intent/tweet?via=webtekno&text="+encodeURIComponent(dataTitle) + " %E2%96%B6 '+encodeURIComponent(dataSef));updateHit();break;
case 'gplus':shareWindow('https://plus.google.com/share?url=" + encodeURIComponent(dataSef)); updateHit(); break;
case "mail':window.location.href="https://www.webtekno.com/mailto:?subject="+encodeURIComponent(dataTitle)+'&body='+encodeURIComponent(dataSef);break;
case 'whatsapp':window.location.href="whatsapp://send?text="+encodeURIComponent(dataTitle)+' %E2%96%B6 '+encodeURIComponent(dataSef);updateHit();break;
function shareWindow(url) window.open(url,"_blank","toolbar=yes, scrollbars=yes, resizable=yes, top=500, left=500, width=400, height=400");
function updateHit(){$.ajax({type:"POST",url:dataPostUrl,data:contentId:dataId,contentType:dataType,shareType:dataShareType,success:function(data)
if($('.video-showcase').length>0) var $container=$('.video-showcase');else if($('article[data-id="'+dataId+'"]').length>0) var $container=$('article[data-id="'+dataId+'"]');else if($('.wt-share-item[data-id="'+dataId+'"]').length>0) var $container=$('.wt-share-item[data-id="'+dataId+'"]');else $container=null;
if($container!=null&&$container.length>0)
})}}},'.wt-share-button')});
[ad_2]