
Alfa Romeo 4C, birçok çağıl spor otomobilin unutmuş olduğu bir şeyi sunuyordu: Saf sürüş hazzı. Peki, bu İtalyan harikasını bu kadar hususi kılan neydi? Karbon fiber şasisinden filtresiz direksiyonuna, 4C’nin tüm hayranlık uyandıran özelliklerini ve niçin bir klasik bulunduğunu bu içerikte detaylıca inceliyoruz.
Otomobil dünyası, son 10 yılda yüzlerce otomobile ev sahipliği yapmış oldu. Bir çok kusursuzdu. Süratli, teknolojik, konforlu ve… bunaltıcı. Çağıl otomobiller o denli muhteşem hale geldi ki hissiyat denilen o en temel duyguyu yolda bıraktılar. İşte Alfa Romeo 4C, tam da bu duyguya adanmış bir isyandır. O, kusurlu fakat gerçek bir otomobil. 2013’te piyasaya çıktığında hepimizi şoka uğratmıştı; bugün ise bir efsaneye dönüşmüş durumda.
Eğer 4C’yi yalnız 240 beygirlik motor gücüyle yargılarsanız, bu otomobilin ruhunu 1 milimetre bile anlayamazsınız. Bu İtalyan aygırının vakası beygir gücü değil, kilogramdı. Alfa Romeo, bu otomobili tasarlarken tek bir hedef belirlemişti: Milyon dolarlık süper otomobillerde bulunan teknolojiyi, düzgüsel insanların da erişebileceği bir pakete sığdırmak. Başardılar da. Gelin hep beraber Alfa Romeo 4C’yi niçin tekrar göremeyeceğimizi ve onu bu kadar hayranlık duyulası icra eden bilgileri masaya yatıralım.
Onu “süper otomobil” icra eden sırrı: Karbon fiber monokok şasi
Yukarıdaki fotoğrafta görebileceğiniz yapı, bir otomobil şasisinden oldukça bir Formula 1 aracının gövdesine benziyor. Buna karbon fiber monokok deniyor. Normalde bu teknolojiyi Ferrari LaFerrari, McLaren P1 şeklinde hiper otomobil seviyesinde görürsünüz. Alfa Romeo mühendisleri, bu ultra hafifçe ve ultra dayanıklı gövdeyi 4C’nin tam kalbine yerleştirdi. Yalnız bu şasi bile (ki yalnız 65 kilo ağırlığındaydı) 4C’nin niçin değişik bulunduğunu idrak etmek için kafi.
Bu pahalı tercihin tek bir getirisi vardı: Ağırlık. Karbon fiber şasi yardımıyla 4C’nin toplam ağırlığı yalnız 895 kilogramda tutulabildi. Evet, 1 tondan azca. Günümüzde en basit bir B-Segment hatchback’in bile 1.200 kilodan ağır bulunduğunu düşünürseniz, 4C’nin aslına bakarsak tekerlekli bir roket bulunduğunu anlarsınız. Ağırlık/güç dengesi, kağıt üstündeki 240 beygirden oldukça daha fazlasını ifade ediyordu.
Ağırlık dengesinin muhteşem örneği: Ortadan motorlu tasarım

Alfa Romeo, bu hafifçe şasiye devasa bir V8 motor koymak yerine, mücevher şeklinde işlediği 1.75 litrelik 4 silindirli turbo beslemeli bir üniteyi tercih etti. Aslına bakarsan 900 kiloluk bir beden için daha fazlasına gerek yoktu. 240 beygir güç ve 350 Nm tork üreten bu motor, bir yarış otomobili şeklinde sürücünün derhal arkasına, “ortaya” yerleştirildi. Bu sayede otomobilin ağırlık merkezi tam olarak olması ihtiyaç duyulan yere, doğrusu sürücünün kalçalarına yaklaştırıldı.
Bu ortadan motorlu tasarım, 4C’ye inanılmaz bir denge ve dönemeç kabiliyeti kazandırdı. Ağırlığın yüzde 40’ı önde, yüzde 60’ı ise arkadaydı. Bu denge yardımıyla virajlara bir go-kart aracı şeklinde yapışıp, motorun enerjisini direkt yola aktarabiliyordu. 0-100 km/s hızlanmasını yalnız 4,5 saniyede tamamlaması da bu mühendisliğin bir bonusuydu.
Çağıl sürücülerin korkulu rüyası: Filtresiz direksiyon

Şimdi sıkı durun: Alfa Romeo 4C’de hidrolik direksiyon yoktur. Yanlış okumadınız. Günümüzde park asistanı olmadan otomobil kullanamayan bir nesil varken, Alfa Romeo mühendisleri maliyetten kısmak için değil, saf sürüş hissini geri getirmek için bu sonucu aldı. Bu ne demek biliyor musunuz? Yoldaki en küçük çakıl taşını bile avuçlarınızın içinde sezmek demek. Direksiyon, tekerleklere mekanik olarak bağlı, arada hiçbir filtre yok.
Normal olarak bu, düşük hızlarda park etmeye çalışırken bir hamam tası çeviriyormuş şeklinde hissettiriyordu. Sadece hızınız 30 km/s’in üstüne çıkmış olduğu an, bu direksiyon dünyanın en net, en iletişimci direksiyonuna dönüşüyor. Otomobil sizinle konuşuyor. Çağıl spor otomobillerin “video oyunu” hissini bir kenara bırakıp, size gerçek, filtresiz bir sürüş deneyimi sunuyor. İşte 4C’yi bir tutku objesi icra eden şey tam da budur.
Peki güncel fiyatı? (Bulabiliyorsanız alın)

Alfa Romeo 4C’nin üretimi maalesef 2020 senesinde tamamen durduruldu. Sınırı olan sayıda üretildiği için sıfır olarak bulmak esasen imkânsız. Piyasaya çıkmış olduğu dönemde Avrupa’da ortalama 60.000 euro bandında bir fiyata satılıyordu ki bu sunmuş olduğu karbon fiber şasi teknolojisi için parasız sayılırdı. Bugün ise ikinci el piyasalarında temiz bir 4C bulmak hem oldukça zor hem de oldukça maliyetli.
Tüm bu tarz şeyleri bir araya getirdiğimizde Alfa Romeo 4C için konforlu bir günlük otomobil arayanların yanından bile geçmemesi ihtiyaç duyulan, gürültülü, sert ve zahmetli bir makine bulunduğunu rahatça söyleyebiliriz. Sadece otomobil kullanmayı bir tutku olarak görenler için çağıl çağda üretilmiş son “gerçek” analog süper otomobillerden biri.
Peki sizce Alfa Romeo 4C, çağıl bir klasik mi, yoksa yalnız konforsuz bir İtalyan direnimi mı? Mevzuyla ilgili yorumlarınızı bekliyoruz…



