Cuma, Mart 14, 2025
Ana SayfaDÜNYADilimize Pelesenk Olmuş, Hikayesi Olan Meşhur Türküler

Dilimize Pelesenk Olmuş, Hikayesi Olan Meşhur Türküler

[ad_1]

Türk müziğinin en etkili türlerinden bir tanesi olan türkü, kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır. Her biri yüreğimize dokunan bu türkülerin bu şekilde olmazsa olmaz olmasının sebebi, yazılmalarının ardında saklı gerçek hikayelerdir. Gelin hikayesi olan türkülere yakından bakalım ve bu güzel tınıların ardındaki derin olayları görelim.

Nasıl bir yaşam tarzına haiz olursanız olun, herhangi bir yerde ansızın bir türkü sesi duyduğunuz vakit oturur dinlemeye başlarsınız. Bundan dolayı türküler Türk milletinin kanına işlemiştir, vazgeçemeyiz. Kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olan türkülerin olmazsa olmaz olmasının sebebi her birinin yazılmasının ardında saklı olan hikayelerdir. Maalesef bu hikayeler son aşama hüzünlüdür.

Sevmiş olarak dinlediğimiz meşhur türkülerin hikayeleri hakkında pek fazlaca efsaneleşmiş dolaşmaktadır. Bunların hangisi tam olarak doğru kati olarak bilinmiyor sadece müzik tarihçileri tarafınca bu mevzu hakkında meydana getirilen sayısız çalışmaya nazaran öbürlerinden daha doğru kabul edilen bazı hikayeler var. Gelin hikayesi olan türkülere yakından bakalım ve bu güzel tınıların ardındaki derin olayları görelim.

türkü

Hikayesi olan türküler:

‘Boynumu bükük koyan aşk hikayesi’: Zahidem

Kırşehir’de bir köyde, Neşet Ertaş’ın eline bir kağıt parçası tutuşturulur. Bu kağıtta, öksüz bir çocuk tarafınca yazılmış bir şiir vardır. Neşet Ertaş bu şiiri okur, öyküsünü dinler ve o denli etkilenir ki besteleyerek Zahidem türküsü haline getirir. Neşet Ertaş, “Benimki, boynumu bükük koyan eski bir aşk hikâyesidir. Çalgıcı dediler kız vermediler”  demiş ve aslen her insanın bir Zahidesi bulunduğunu söylemiştir.

1901 senesinde doğan Arap Mustafa, minik yaşta kimsesiz kalmış ve akrabaları tarafınca büyütülmüştür. Çocuk yaşta Hacı Bürozade Mehmet adlı bir ağanın yanında çalışmaya başlamış olan Arap Mustafa, ağanın kızına gönül verir. Elbet ağa kızını vermez. Arap Mustafa askere gittiği vakit duyar ki Zahide adlı bu kız evlendirilmiştir. O da alır eline kağıdı kalemi, acısını dizelere döker.

Korkulu bir yanlış anlaşılma: Sunam

Fahri Bey ile Suna Hanım içinde dillere destan bir aşk vardır. Bigün kadınlar hamamında Suna Hanım’ın arkadaşı Neriman, onun sırtında garip beni görür ve nedense bunu da kocası Mustafa’ya anlatır. Bir vakit sonrasında Mustafa ile Fahri Bey içinde bir münakaşa yaşanır ve Mustafa “Sen benimle kavga edeceğine, karına haiz çık. Ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim” der.

Fahri Bey’in başından aşağı kaynar sular dökülür, ihanete uğradığını düşünür. Suna Hanım’la konuşur, doğrusunu öğrenir fakat içine bir kurt düşmüştür bir kere. Araları bozulur, sık sık kavga ederler. Bigün Fahri Bey bir kavga sonrası evden çıkar gider. Döndüğünde Suna Hanım’ı intihar etmiş bulur. Suna Hanım intihar notunda “Kusura bakmayın Beyim. Şüphelerinizin nedenini uzun süredir biliyordum. Adımı temize çıkarmanın başka bir yolunu bulamadım. Şunu unutma, ben seni asla aldatmadım.” yazmıştır. Fahri Bey acısını Sunam şiiriyle anlatır. 

Yalnızca masum bir aşk: Suzan Suzi

Osmanlı zamanında Diyarbakır’a taşınan zengin bir süryani ailesinin evladı olmamaktadır. Adaklar adanır, şifalar aranır ve sonunda dünya güzeli bir kızları olur. Suzan adını verdikleri bu kıza, süryani bir aileden geldiği için Osmanlıca Suzan Suzi denir. Suzan, fazlaca güzel bir kızdır.

El üstünde tutulan Suzan ile anası bigün kurban kesmek için Kırklar Dağı’na giderler. Burada ilk kez karşılaşan Suzan ile Adil birbirlerine aşık olup kaçarlar ve o gece beraber olurlar. Haber duyulur, Suzan’ın şehirde adı çıkar. Buna dayanamayan Suzan, On Gözlü köprüden atlayarak canına kıyar. Sevdiğinin ölüm haberini alan Adil de onun arkasından atlar. İki aşığın hazin sonu, bölgenin ozanları tarafınca dilden dile aktarılır. 

Pusuya düşürülen aşık: Merdo

Köyün birinde yaşayan kimsesiz ve yoksul Merdo, çeşme başlangıcında bir kız görür ve birbirlerine aşık olurlar. Kızı, komşu köydeki yaşlı bir adama verdiklerinde Merdo perişan olur. Bir kez de olsa kızı görebilmek için sık sık komşu köye gider fakat ne umar. Bigün yolda karşılaşmış olduğu meczupa bu durumu anlatır. Meczup da bu durumu kızın kocasına anlatır. Kızın kocası “Sevdiğin bulunduğunu bilsem seninle evlenmezdin, görüşün fakat kimse duymasın, ben ölünce evlenirsiniz.” der.

Merdo ve genç kız tekrardan buluşmaya, konuşmaya başlarlar. Sadece bu durum köylülerin kulağına gider ve kızın kocasını doldurmaya başlarlar. Adam, Merdo’yu öldürmeye karar verir. Meczup, tüm bunlardan haberdardır sadece Merdo’yu ikna edemez. Genç kız ile buluşmak için her zamanki şeklinde o köprüden geçen Merdo, kızın kocası ve adamları tarafınca oracıkta öldürülür. Meczupun anlattığı bu öykü dilden dile dolaşır.

Hain bir saldırı: Mağusa Limanı

Kıbrıs’ın Mağusa Limanı’nda hamal olarak çalışan Ali, evli ve bir çocuk babasıdır. Her akşam eve gitmeden ilkin limandaki bir meyhanede bir şeyler içer ve öyleki evine döner. Bigün meyhanede işgalci İngilizler tarafınca bölgeye gönderilen yedi Hintli asker ile içinde bir münakaşa yaşanır. Ali hepsini haşat eder, kaçması söylenir sadece kendi memleketimde işgalcilerden neden kaçacağım der ve kalır.

Ali, ertesi gün meyhaneye gittiği vakit bu sefer aynı yedi Hint askeri silahlı olarak onu beklemektedirler. Birini yumruğuyla deviren Ali, diğerlerine karşı koyamaz ve süngü darbeleri ile delik deşik edilir. Hintli askerler öğrenek olsun diye ölmek suretiyle olan Ali’yi Mağusa Limanı’na getirirler. Ali’nin eşi haberi almış ve koşarak gelmiştir. Ali yedi bıçak yarasına dayanmaz olmuş, eşinin kollarında yaşamını yitirmiştir.

Bir asla uğruna: Mamoş

Bir zamanlar Elazığ’da Bekir Hoca adlı orta yaşlı bir adam yaşarmış. Halk tarafınca sevilen Bekir Hoca, bigün kendinden epey genç bir kızla evlenmiş. Kızın gönlü pek yokmuş fakat vakit içinde alışmış. Şehrin zengin ailelerinden birinin oğlu Mamoş olarak malum Mehmet, kent haricinde eğitim görmüş ve Elazığ’a geri dönmüştür. Mamoş ile Bekir Hoca’nın eşi pazarda karşılaştıktan sonrasında ilk görüşte birbirlerine aşık olurlar.

İkili arasındaki masum sevgi giderek yasak aşka dönüşür. Bu durum Bekir Hoca’nın da kulağına gider. Bigün Bekir Hoca’nın evden erken çıkmasını fırsat bilen eşi derhal Mamoş’u eve alır. Esasen bunu planlamış olan Bekir Hoca genç aşıkları basar. Mamoş’un kalbine, kızın da yüzüne bir kurşun sıkarak ikisini de oracıkta öldürür. Bu öykü dilden dile anlatılarak türkü olur. 

Bir şehit annesinin ağıdı: İki Keklik

Bir zamanlar Balıkesir’de Mehmet Şevki Bey adlı oldukça varlıklı bir bey yaşarmış. Bu beyin eşi Şöhret, oyalı yazmalar ve şık ayakkabılar giyermiş. Oğlu askerde olduğundan Şöhret Hanım tek başına zeytin toplamaya gider ve burada kekliklerle konuşarak zaman geçirirmiş. Gene bu şekilde bir günde oğlunun şehit olduğu haberini duyan Şöhret Hanım oracıkta bir ağıt yakarak yürek acısını ölümsüzleştirir. 

Türk milletinin ağıdı: Kara Tren

Kara Tren bir kişinin değil, bir milletin türküsüdür. Birinci Dünya Savaşı esnasında dört bir yandaki cephelerde savaşım eden askerlerimiz, evlerine haber vermek için yazdıkları mektupları kara trenlere yükler ve öyleki gönderirlerdi. Tren garlarında kocasının, çocuğunun, babasının haberini bekleyen insanları özetleyen bu türkü acı haber alanların ve gidenlerden tekrar asla haber alamayanların feryadıdır. 

Sevmiş olarak dinlediğimiz hikayesi olan türkülerden bahsettik ve özetlemek gerekirse bu türkülerin ardında saklı olan olayları anlattık. Elbet bu sıralama fazlaca daha uzun olabilirdi. Tınılarıyla dinleyenleri duygulandıran öteki hikayesi olan türküleri yorumlarda paylaşabilirsiniz. 



[ad_2]

RELATED ARTICLES

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Most Popular